Fransız İhtilali Öncesi Avrupa |
Fransız İhtilali Serisi:
- Fransız İhtilali Öncesi Avrupa'nın Genel Durumu
- Fransız İhtilali Öncesi Osmanlı'nın Genel Durumu
- Fransız İhtilali Öncesi Asya ve Afrika'nın Genel Durumu
- Fransız İhtilali Nedenleri
- Fransız İhtilali Nasıl Başladı
- Fransa'nın Koalisyon Savaşları - Napolyon Savaşları
- 1815 Viyana Kongresi
- Fransız İhtilali'nin Osmanlı'ya Etkisi
Fransız İhtilali Öncesi Kutsal Roma Germen İmparatorluğu
Batı kaynaklarında Kutsal Roma İmparatorluğu adı verilen bu
Alman devleti, 962 yılında I. Otto’nun Roma’da taç giymesiyle başlamış ve
1806’da Napalyon’un Ren Konfederasyonu’nu kurmasına kadar devam etmiştir.
Tarihi gelişim içinde ve özellikle 1648 Vestafalya Antlaşması’ndan sonra bu
imparatorluk 360 kadar küçük devlete bölünmüş bulunuyordu.
Kutsal Roma-Germen İmparatorluğu Avusturya’nın kontrolünde
idi. Bir diğer büyük üyesi de Prusya idi. Almanya’da cereyan eden savaşlarda,
İmparator II. Ferdinand, bütün Almanya’yı Katolik yapmak için mücadele
etmiştir. Bir bakıma II. Ferdinand, din yoluyla Alman Birliği’ni kurmak
istemiştir. 1648 Vestefalya Barışı,
İmparator Ferdinand’ın tasarılarına set çekmiş ve Almanya, 360 kadar devletten
meydana gelen dağınıklığını korumuştur.
15. yüzyıldan beri Roma-Germen İmparatorları, hemen daima
Avusturya hükümdar ailesi olan Habsburglardan seçiliyordu. Bu ise Avusturya’ya
, Almanya üzerinde bir kontrol ve etkinlik sağlamaktaydı.
Kutsal Roma-Germen İmparatorluğu içinde bulunan bu
devletler, devletçikler, prensler ve şehirler
arasında devamlı bir rekabet ve mücadele vardı. Biraz kuvvetli olanı,
zayıf olanları ezmek suretiyle, büyüyüp genişlemeye çalışıyordu.
İmparatorluğun kuzey kısmı genellikle Protestan ve güney
kısmı da Katolik idi. Bu sebeple, Katolik Fransa güney devletlerini tutardı. Bu
da Avusturya’da hoşnutluğa sebep olurdu ve bundan dolayı da, Bourbonlar ile
Habsburglar arasında devamlı bir mücadele vardı.
Fransız İhtilali Öncesi Avusturya
Fransız ihtilali çıktığında, yaklaşık 25 milyon nüfusa sahip
olan Avusturya, Hristiyan alemi içinde en kuvvetli devlet olmakla beraber, her
türlü dini ve ırki birlikten yoksun bulunuyordu. Bir Avusturya Devleti vardı;
fakat bir Avusturya milleti yoktu. Protestanlık ve Katoliklik iki ana din
unsuru idi. Avusturya’nın bu heterojen yapısı, ihtilal çıktığı zaman, Fransız
ihtilali fikirlerinin yayılması bakımından, Avusturya’yı çok korkutmuştur.
Mamafih, 1765’ten beri Avusturya İmparatoru bulunan II.
Jozef, Avusturya’nın bu çok unsurlu durumuna bir çekidüzen vermek için birçok
sosyal reformlara başvurmak ve Avusturya’yı bir birliğe kavuşturmak istemişse
de , bazı reformlarda başarılı olmakla beraber, reform teşebbüslerinde
genellikle içeriden bir direnme ile karşılaşmıştır.
18. yüzyıl, Avusturya’nın savaşlarla dolu bir dönemidir. 18.
Yüzyılın ilk yarısında sadece Fransa ile üç defa savaş yapmıştır. Birincisi
İspanya Veraset Savaşı, ikincisi Lehistan Veraset Savaşları ve üçüncüsü de
Avusturya Veraset Savaşları’dır. Üçüncü
savaşta ise 1748 Aix-la Chapella Antlaşması ile Silezya’yı Prusya’ya vermiştir.
Görülüyor ki, Avusturya, 18. Yüzyılın ilk yarısında Fransa
ile 3 defa savaşmıştır. Her ne kadar Yedi Yıl Savaşları’nda Fransa ile
Avusturya müttefik olmuş ise de bu ittifak Habsburg-Bourbon mücadelesini
zayıflatabilecek bir unsur olmamıştır.
Fransız İhtilali başladığı zaman, Avusturya, 18. Yüzyıl
içinde ikinci defa olarak ve Rusya ile beraber, 1787’den beri Osmanlı İmparatorluğu
ile savaş halinde idi.
Fransız İhtilali Öncesi Prusya
İhtilal çıktığı zaman Avrupa’nın kuvvetli devletlerinde biri
de Prusya idi. Prusya’nın esasını Prusya ile Brandenburg teşkil etmiştir.
Prusya’yı 18. Yüzyılda güçlü bir devlet haline getiren
hükümdar, “Büyük Frederik” adı ile anılan II. Frederik olmuştur. 1740-1786
yıllarında hükümdarlık yapmıştır.
Ülkesini daima çağdaşlaştırmak için çalışmış, filozoflarla dost olmuş, güçlü ve
disiplinli bir ordu kurmuştur. Fransız İhtilali çıktığında altı milyonluk bir
nüfusa sahip olan Prusya’nın yaklaşık 200.000 kişilik bir silahlı kuvveti
bulunuyordu. Napolyon Bonapart da Frederik’in hayranları arasındadır.
Prusya’nın jeopolotik bakımdan en zayıf noktası, tabii
sınırlardan yoksun bulunması ve komşularının saldırılarına açık olmasıydı. İşte
bu durumdur ki, Prusya’yı, askeri bakımdan daima, güçlü olmaya mecbur etmiştir.
Prusya 18. Yüzyıl içinde yaptığı savaşların hemen hepsinden
kazançlı çıkmıştır.
II. Frederik 1786’da öldü. Yerine yeğeni II. Frederik
Wilhelm geçti Frederik Wilhelm, hiçbir zaman amcası II. Frederik’in çapında bir
insan değildi. Bununla beraber Fransız İhtilali çıktığı zaman Prusya,
Avusturya’nın aksine, milli bütünlüğüne sahip güçlü bir devletti.
Fransız İhtilali Öncesi Rusya
18. yüzyılın ikinci yarısında Avrupa sahnesine çıkan
kuvvetli devletlerden biri de Rusya’dır. Çarlık Rusya’nın kuruluşu 16. Yüzyılın
ortalarına kadar gider, Altınordu Hanlığı’nın Rusya’daki hakimiyetinin 16.
Yüzyılda sona ermesi üzerine, Moskova Prensliği’nin başına geçen IV. İvan,
1553’te Çar unvanını almıştır. “Rus Çarlığı” bu şekilde başlamıştır. Nihayet
1613’te Rus Çarlığı’na Mihail Romanov getirildi. Bundan sonra 1917’ye kadar
Rusya’yı Romanov hanedanı yönetecektir.
Romanov hanedanı içinde özellikle iki hükümdar, Rusya’yı
güçlü ve büyük bir Avrupa devleti haline getirmiştir. I. Petro ve II. Katerina.
Bunlardan birincisinin yaptığını ikincisi tamamlamıştır denebilir. I. Petro
daha ziyade iç kalkınmayı ve gelişmeyi sağlamıştır. I. Petro, bir kara devleti
olan Rus çarlığını denizlere çıkarmak ve Rusya’ya denizler üzerinde pencere
açmak istemiştir. Bu denizlerde tabii olarak Baltık Denizi ve Karadeniz’di. Petro, Rusya’nın güçlü bir
devlet olabilmesi için denizlere çıkmasının şart olduğuna inanmıştı.
İsveç ile 1709’da yaptığı Poltova muharebesinde de İsveç’i
yendi ve Neva Nehri’nin denize döküldüğü bölgeyi alarak, burada Petersburg
şehrini kurdu ve hükumet merkezini de buraya nakletti. 1721’de imzalanan Nystad
Barışı ile Petro, İsveç’ten, Karalia, Ingermanland, Estonya ve Letonya’yı
alarak Baltık Denizi’nin doğu kıyılarına yerleşti.
Çariçe Katerina’ya gelince; özel hayatı parlak olmayan ve
Voltaire’in “Kuzey Semiramis’i” dediği bu hükümdar, kendisinin de itiraf ettiği
gibi, bir kadından fazla, bir erkeğin niteliklerine sahipti. Aslen Alman olan
Katerina, III. Petro ile evlendikten sonra Ortodoksluğu kabul etmiş ve bir Rus’tan
daha fazla Rus olmuştur.
I.Petro, Rusya’yı daha ziyade batıda ve İsveç’in zararına
olarak genişletmiştir. Katerina ise gözünü güneye, yani Osmanlı İmparatorluğuna
dikmiş ve Osmanlı Devleti’ni yıkmak istemiştir.
1768-1774savaşı sonunda imzalanan Kaynarca
Antlaşması’yla Azak kalesi etrafındaki
toprakları ve Bug nehri ile Dinyeper arasındaki toprakları almıştır. Yine bu
antlaşma ile Kırım’a bağımsızlık veriliyordu ki, bu, Kırım’ın Rusya tarafından
ilhakı için atılmış ilk adımdı. Bu toprak kazançlarının dışında Rusya, yine
Kaynarca Antlaşması ile Karadeniz’de ticaret gemilerini dolaştırmak ve
Boğazlardan Akdeniz’e geçirme yetkisini de elde ediyordu. Nihayet antlaşmanın
7. Maddesiyle de Rusya, Osmanlı İmparatorluğu üzerindeki Ortodokslar üzerinde bazı imtiyazlar elde etmişti. Kaynarca Antlaşması’nın getirdiği hükümler
sonucu Karadeniz’de, Osmanlı Devleti’nin karşısına daima Rusya çıkacaktır.
Avusturya İmparatoru II. Jozef ile ittifak yapan II.
Katerina, 1787’de Osmanlı İmparatorluğu’na tekrar savaş açmış ve bu savaşın
sonunda imzalanan Ocak 1792 tarihli Yaş antlaşması ile Rusya’nın sınırlarını
Karadeniz’in batı kıyısında Dinyester Nehri’ne kadar uzatmış ve Kırım’ı da
ilhak ederek, Karadeniz’in kuzey kıyılarını tamamen eline geçirmiştir.
Fransız İhtilali çıktığında, Osmanlı Devleti ile Rusya ve
Avusturya arasındaki 1787-1792 savaşı ikinci yılında bulunuyordu.
Fransız İhtilali Öncesi İsveç
17. yüzyılda İsveç, Avrupa’nın en önemli ve güçlü
devletlerindendi ve bütün Baltık kıyılarına egemendi. Lakin İsveç bu üstün
durumunu, Rusya’nın kuvvetlenip silkinmesi sonucu, daha 18. Yüzyılın başlarında
kaybetmeye başlamıştı. ”Kuzey Savaşları” denen ve 1700-1721 yılları arasında
devam eden savaşlar sonunda, 1720’de Stocholm barışını ve 1721’de de Nystad
barışını imzalayarak, Prusya’ya Pomeranya’yı ve Rusya’ya da Baltık’ın doğu
kıyılarını vermiştir. Esasen bu dönemde İsveç, taht ve saltanat mücadelelerinin
sebep olduğu bir iç karışıklık içindedir.
Fransız İhtilali Öncesi Lehistan
Fransız ihtilali çıktığı zaman artık bir Lehistan devleti
yoktur. Çünkü bu ülkenin topraklarının 1772’de Rusya, Avusturya ve Prusya
arasında bölüşülmesi ile bu devletin hayatı sona ermiştir.
Kral seçimle beraber iş başına gelirdi. Fakat 1572’den
itibaren, sadece Jagelon hanedanının bütün asillerin de kral seçimin de
adaylığını koyma hakkının tanınması, asiller arasında bir rekabet ve
mücadelenin doğmasına sebep olmuştur. Bu ise Lehistan’ı devamlı bir iç
karışıklık ve istikrarsızlık içinde bırakmıştır.
Bütün bu gelişmeler içinde Lehistan’ı iki devlet desteklemiş
ve onu korumaya çalışmıştır. Bunlardan biri Fransa, diğeri de Osmanlı
Devleti’dir. 1768-1774 savaşını yapmışsa
da, ne Fransa ne de Osmanlı Devleti Lehistan’ı kurtarabilmiştir.
Fransız İhtilali Öncesi İngiltere
O sıralarda Avrupa’nın en güçlü ve büyük devleti olan
İngiltere, Fransa’nın en büyük rakibi ve düşmanı olduğu gibi, Napolyon
savaşları sırasında, Fransa’ya karşı en güçlü direnmeyi gösteren, bu direnmeyi
organize ve finanse eden ve sonunda galibiyeti sağlayan ülke olmuştur.
İngiltere’yi 1485’ten 17. Yüzyılın ilk yarılarına kadar
Tudor hanedanı yönetmiştir. 1688-1714 yılları arasında Orange hanedanı başta
bulunmuş ve 1714’te İngiltere tahtını, Avrupa’lı bir hanedan olan Hanovra
hanedanı işgal etmiştir.
Fransız ihtilali çıktığı zaman, İngiltere dünyanın en güçlü
denizci ve ticaret ülkesidir. İngiltere’nin denizlerde tartışılmaz bir
üstünlüğü vardır ve bu üstünlüğün ilk adımı, yine bir denizci devlet olan
İspanya Kralı II. Filip’in,”Yenilmez Armada”sının 1588’de mağlup edilmesiyle
atılmıştır.
İngiliz denizciliğinin gelişmesinde, 1649 ile 1660 yılları
arasında Stuart hanedanının yönetimini ortadan kaldırıp, askeri bir diktatörlük
kuran Cromwell’i zikretmek gerekir.
Güney Amerika’daki İspanyol sömürgeleriyle ticaret yapabilmek için
İspanya ile de savaş yapan Cromwell, onu da yenmiş ve istediği ticaret yapma
hakkını elde etmiştir.
Cromwell’in ölümünden sonra İngiltere demokratik gelişme
bakımından önemli bir olaya sahne olmuştur. Cromwell’den sonra iktidara gelen
krallar ülkeyi mutlak bir şekilde yönetmek istediler. Bu ise kral ile
parlemento arasında bir mücadeleye sebep oldu. Bu mücadelede parlemento ikiye
ayrıldı: Toryler kralın yetkisinin artırılmasına taraftardı. Buna karşılım
Whigler ise parlamentonun kral karşısındaki yetkilerinin artırılmasını
istiyordu. Kral William 1689 Şubat’ında “Halklar Beyannamesi”ni kabul ederek,
parlementoya gayet geniş hak ve yetkiler tanıdı.
18. yüzyılda İngiltere’de büyük sosyal ve ekonomik
gelişmeler olmuştur. Bunların başında “Sanayi İnkılabı” gelir. Dokuma
sanayiinde bugünkü mekiğin icadı, İngiliz tekstil endüstrisine büyük hız
kazandırmıştır. Bu sürede gelişen İngiliz sanayii, artan üretimi akıtacak dış
pazarlar aramış ve bu da İngiliz sömürgeciliğine büyük bir hız vermiştir.
İngiliz sömürgeciliğinin gelişmesinde en büyük adım, Yedi Yıl Savaşları
sonunda, 1763’te, Fransa ve İspanya ile imzaladığı Paris antlaşması olmuştur.
İngiltere, 1702-1713 İspanya Veraset savaşlarında da
İspanya’yı yenmiş ve Cebelüttarık’ı almıştı. Bu şekilde, Akdeniz’in bir kilit noktasına
da yerleşmiş oluyordu.
Kara Avrupası’nda İngiltere’nin en büyük rakibi Fransa idi.
Fransa’nın Avrupa’da kuvvetlenmesini istemiyordu.
1783 Aralım ayında, İngiltere tarihinin en parlak
başbakanlarından William Pitt başbakan oldu. William Pitt başbakan olduğu zaman
henüz 24 yaşında bulunuyordu. Bu harika çocuğun başbakanlığı Türk tarihi
bakımından da önemlidir. Zira İngiltere’nin, 1791’den 1878’e kadar devam eden,
“Osmanlı İmparatorluğunun toprak bütünlüğünü koruma politikası” başbakan
William Pitt tarafından başlatılmıştır. Katerina’nın Avusturya ile birlikte
Osmanlı İmparatorluğunu parçalama amacı ile açtıkları 1787-1792 savaşında,
Pitt, Rusya’nın Akdeniz’e inmesinde yaratacağı tehlikeyi görmüş ve savaşı
durdurması için 27 Mart 1791’de Rusya’ya bir ültimatom göndermiştir. Fakat
Pitt’in bu teşebbüsü sert eleştirilerle karşılaşınca, ültimatom yerine
ulaşmadan geri çekilmiştir.
Fransız İhtilali Öncesi Hollanda ve Belçika
Hollanda, 1648 Vestefalya Antlaşması ile İspanyol
egemenliğinden kurtularak bağımsızlığını almıştı ve Avrupa’nın sömürgeci
devletlerinin başında geliyordu. 2.5 milyon kadar nüfusa sahip olan bu ülkenin,
hiç kara ordusu yoktu. Buna karşılık, 150 gemilik savaş donanması ve 2500
gemilik bir ticaret donanması vardı. Uzakdoğu’daki sömürgeleri şunlardı: Seylan
adası, Hindistan kıyılarında bazı yerler, Malaga, Cava, Yeni Girne; Afrika’da
da güneyde Cape Colony; Amerika’da da Guyam’ın bir kısmı ile Antil adalarının
bir kısmı.
18. yüzyılın sonlarına gelindiğinde Hollanda, yedi eyaletten
meydana gelen ve “Birleşik Eyaletler” denen bir cumhuriyetti. “Cumhuriyet”
denmesinin sebebi de kralın seçim yoluyla tahta oturmasıydı.
17. yüzyılın ikinci yarısında İngiltere’ye yenilen Hollanda,
1715’ten itibaren İngiltere’nin nüfuzu altına girmişti.
Amerikan bağımsızlık ayaklanması sırasında Hollanda ve
Fransa, İngiltere’ye karşı birleşmiş ve Amerikan ihtilalcilerine yardım
etmişlerdi. Bu yardımlar, Hollanda’nın ekonomik durumunu büyük ölçüde
sarsmıştır. Napolyon, 1810’da
Hollanda’yı tamamen Fransa’ya ilhak edecektir.
Fransız İhtilali Öncesi Portekiz
Portekiz’in adı, 15. Yüzyılın büyük keşifleri sırasında çok
geçmiştir. Avrupa’nın önde gelen denizci devletlerinden biri Portekiz’dir. Vasco de Gama’nın, Ümit Burnu’ndan dolaşarak
Hindistan’a kadar gitmesi Portekiz’e,
Doğu Afrika’da Mozambik’i kazandırmış ve aynı zamanda Hindistan’ın doğu kısmına
yerleşmesini sağlamıştır.
Portekiz’in bu yükselişi ve kuvvetli durumu çok uzun ömürlü
olmamıştır. Bunda özellikle İspanya’nın güçlenmesinin etkisi olmuştur.
İspanya’nın en yüksek dönemlerinden biri olan II. Filip zamanında, 1580’de,
Portekiz İspanya’nın egemenliği altına girmiştir. Portekiz artık Avrupa’nın
büyük devletlerinden biri değildir. Devamlı iç mücadeleler bu ülkeyi çok
sarsmıştır. Napolyon’un İspanya ile beraber Portekiz’i de işgali gayet kolay
olmuştur.
Fransız İhtilali Öncesi İspanya
İspanya da, Orta Çağ’daki büyük keşiflerde başrolü oynamış
bir devlettir. Bu keşifler sayesinde İspanya’da denizaşırı büyük sömürgeler ele
geçirmiştir. Bilindiği gibi, Kristof Kolomb’un Amerika kıtasını keşfi,
İspanya’ya, bugünkü Meksika, Bahama ve Antillere ve Brezilya hariç hemen bütün
Güney Amerika’ya yerleşmek imkanı sağlamıştır.
İspanya, II. Filip’in zamanında, 1588’de, İngiltere’den ilk
büyük darbeyi yemiş ve o tarihten sonra devamlı bir şekilde gerilemiştir.
İngiltere’nin denizci bir devlet olarak kuvvetlenmesi, İspanya’nın yıldızını
söndüren bir faktör olmuştur.
Napolyon savaşları sırasında, 1805’te, Amiral Nelson’ın
İspanyol donanmasını yakmasından sonra İngiltere zamanımıza kadar denizlerdeki
üstünlüğünü devam ettirecek ve İspanyol denizciliğinden de bir daha söz
edilmeyecektir.
Fransız ihtilali çıktığı sırada İspanya dış politikasında
Fransa’ya bağlanmış bulunmaktaydı. Bunda, hiç şüphe yok, İspanya’nın hükümdar
ailesinin Bourbonlardan olmasının büyük rolü vardır.
II. Filip zamanından beri devam edegelen İspanya’nın
gerilemesi, 1808’de Napolyon’un İspanya’yı işgal edip, İspanya krallığına
kardeşlerinden birini getirmesiyle, yeni bir döneme girecektir
Fransız İhtilali Öncesi İtalya
18. yüzyılın sonlarında İtalya, coğrafi bir kavramdan ibarettir. Yarımada ile
daha kuzeylerde irili ufaklı 14 devlet vardı. Bunların başlıcaları, Sardunya
Krallığı, Venedik Cumhuriyeti, Cenova Cumhuriyeti, Parma Dukalığı, Toskana
Büyük Dukalığı, Roma’da Kilise Devletleri ve İkinci Sicilya Krallığıdır.
Napolyon 1797’de Venedik Cumhuriyetine son verecektir.
Fransız İhtilali Öncesi Öncesi İsviçre
İsviçre, 17. Yüzyıldan beri 13 kantondan meydana gelen bir “konfederasyon”dur. İsviçre’nin bağımsız bir devlet olarak tanınması, 1648 Vestafalya Antlaşması iledir. Napolyon, 1803’te İsviçre’yi tekrar bir konfederasyon haline getirecektir.