Osmanlı'da Vakıf Sistemi nedir? Osmanlı vakıf çeşitleri nelerdir? Osmanlı vakıf sisteminde vakıf görevlileri nelerdir? Göçmen Vakfı nedir? Osmanlı'da kadın vakıfları nelerdir? Kısaca Osmanlı'da vakıf sistemi..
Osmanlı'da Vakıf sistemi ve Osmanlı Vakıf çeşitleri |
Vakıf nedir? Vakıf sistemi nedir?
Kelime anlamı karşılıksız vermek demektir.
Vakıf kelimesi ise insanların dünyada kazandıkları menkul ve gayrimenkullerin bir kısmı ya da tamamını çeşitli dini ya da sosyal kurum inşa
ettirerek, insanların hizmetine Allah rızası için sunmak amacıyla yapmış olduğu
hayırlardır.
İnsanları vakıf yapmaya iten en önemli huşu Hz. Peygamberin şu hadisidir:
İnsanlar öldükleri zaman amel defterleri kapanır. Şu 3 kişinin amel defteri kapanmaz. 1- Hayırlı bir evlat bırakan, 2- Bir ilim ya da eser bırakan, 3- sadakayı cariye denilen ve insanların istifadesine bir hayır kurumu bırakmak. Bunlar devam ettiği sürece hayır yazılacaktır.
Osmanlılarda yaygın olarak Hanefi mezhebi fıkhı hakim olduğu için vakfiyelerde imam-ı Azam Ebu Hanifi hazretlerinin ya da onun iki talebesi İmam-ı Muhammed ya da Ebu Yusuf’un görüşlerine göre vakfiyeler hazırlanırdı.
Şayet vakıf yapan kişi Şafi, Malik, Hanbeli mezheplerinde
ise bu defa kendi mezhep imamının görüşünü vakfiyeye kaydettirirdi. Vakıfların
geçerli olabilmesi için belli şartlar vardır.
Bunlar:
- Vakfedilen şeyin vakıf yapan kişinin kendi öz malı olması lazım.
- Vakfedilen yerin malum ve muayyen olması yani herkes tarafından bilinmesi lazım.
- Vakfedilecek şeyden bir menfaat hasıl olması lazım.
- Vakıf yapılırken vakıf yapan kişinin akılbali ve hür olması lazım.
- Vakıf yapılırken vakfın mevcudiyetinin belli bir şarta bağlı olmaması lazımdır ve vakıf yapan kişinin ilk şartlarının değiştirilmemesi lazımdır.
- Vakıf şartlarının hayır ve sevabı gözetir olması lazımdır.
- Vakıf yapan kişinin borçları dolayısıyla mallarına haciz gelmemesi lazım.
- Vakfedilen şeyin vakıf yapılırken mevcut olması lazım.
- Vakıf yapılırken vakfedilen şeyin yok olmaması lazım. Bunun için de canlılardan vakıf olmaz.
- Vakfın ebedi olması lazımdır.
Vakfın İdaresi
Vakıflar, vakıf yapan kişi tarafından hayır amaçlı kurulduğu
için bunların idaresi vakfı kuran kişiler tarafından kime havale edilmişse onun
tarafından yürütülmektedir.
Şahısların vakıfları daha çok ya kendi ailesinden birini mütevelli olarak atamakta ya da idare hakkını devlete bırakmaktadır.
Sultanların, onun ailesinin, vezirlerinin vakıflarının idaresi ise devlet tarafından tayin edilen kişiler tarafından yürütülür.
Devletin vakıflar üzerindeki en önemli görevi teftiş ve denetlemedir.
Orhan Bey Bursa’da vakıf kurduğu zaman 1358’de vezir Sinan
Paşa’yı mütevelli olarak atamıştı. Aynı şekilde Fatih Sultan Mehmet Ayasofya
dahil kurduğu vakıfların idaresini veziri azam Mahmut Paşaya bırakmıştı.
Kanuni’nin de eşi Hürrem Sultan için 1541’de kurduğu vakıfların idaresi kapı
ağaları tarafından yapılmaya başlanmıştır.
Dolayısıyla bundan sonra padişah ve ailesine ait vakıfların
idaresi kapıağası nezareti tarafından yürütüldü. 1586’da ise Evkaf-ı Hümayun
nezareti kurularak Osmanlı ülkesindeki bütün vakıfların denetleme ve kayıtları
bu nezaret tarafından yürütülmeye başlanmıştı. 1826’da ise evkaf nezareti
kurulmuştur.
Vakıf Çeşitleri
Vakıflar idaresi, mahiyeti, menkul ve gayrimenkul olması,
kiralama şekli ve mülkiyeti bakımından kısımlara ayrılmaktadır.
1- İdaresi Bakımından Vakıflar
a-) Mazbut (Kaydedilmiş) Vakıflar:
Bunlar şahıslara ait olabildiği gibi doğrudan doğruya devlet
tarafından idare edilen vakıflar da bu gruba girer. Bu tür vakıflar:
- Hükümdar ve ailesinin kurduğu vakıflar,
- Mütevellisi kalmadığı için evkaf nezareti tarafından idare edilen vakıflar,
- Mütevellisi olduğu halde ona belli bir ücret verip devlet tarafından yapılan vakıflar.
b-) Mülhak Vakıflar:
Evkaf nezaretinin kontrolü altında mütevelliler tarafından
idare edilen vakıflardır. Bunlar sahih vakıflardır. Vakıf işleri, tayin edilen
mütevelliler tarafından yürütülmektedir. Evkaf nezareti sadece teftiş ve
kontrol işlerini yürütmektedir.
c-) Müstesna Vakıflar:
Daha çok tekke ve zaviye şeyhlerinin ve din adamlarının
kurduğu vakıflar olup devlet sadece teftiş ve denetim yapardı. Vakfın idaresi
tekke ve zaviyenin başına geçen şeyhler tarafından yürütülürdü.
2- Mahiyeti Bakımından Vakıflar
a-) Hayır Amaçlı Vakıflar:
Allah rızasını kazanmak amacıyla insanların faydalanması
için kurulmuş vakıflardır.
Bu tür vakıfları kuran kişiler ya mallarının tamamını ya da
bir kısmını yaptırmış olduğu hayır kurumuna tahsis etmek suretiyle sevap
kazanmayı amaçlamışlardır.
Dükkân, bağ, bedesten, bahçe, zeytinlik gibi vakfettikleri
yerlerin gelirlerini dini ya da sosyal kuruma tahsis etmek suretiyle
hizmetlerinin devamını sağlamışlardır.
b-) Zürri (Ailevi) Vakıflar:
Vakıf yapan kişi vakfettiği kurumu idare etmek amacıyla
kendi ailesinden birisini mütevelli olarak tayin etmek suretiyle hem vakfının
devamını sağlar hem de ona ve onun neslinden gelen kişilere maaş bağlamak
suretiyle hayatlarını garanti altına alabilirlerdi.
Zürri vakıflarda vakıf yapan kişi oğullarını mütevelli
olarak tayin edebileceği gibi aynı zamanda kızlarını ve kızlarının soyundan
gelenleri, kız kardeşlerini mütevelli olarak tayin edebilirlerdi. Dolayısıyla
Osmanlı’da kadınların idareci olabildiği kurum vakıflardır.
c-) Avarız Vakfı:
Mahalle avarız vakfı ve köy avarız vakfı.
3- Menkul ve Gayrimenkul Olması Bakımından Vakıflar:
Menkul vakıflar para, kitap ve kumaş gibi vakıflardır.
Gayrimenkul vakıflar ise taşınmaz olan vakıflardır.
4- Kiralama şekline Göre Vakıflar
a-) İcare-i Vahide:
Kısa süreli kiralamalardır.
b-) İcare-i Tavile:
Uzun süreli vakıflardır.
c-) Mukatalı Vakıflar:
Vakıf akarlarının mukataa sistemi dahilinde açık artırma
usulüyle kiralanmasıdır. Bu tür vakıflarda mülkiyet hakkı vakıflara ait olup
mukataayı alan kişi sadece işletme hakkını elde ediyordu.
5- Mülkiyeti Bakımından Vakıflar:
a- Sahih Vakıflar:
Vakıf yapan kişinin vakfettiği malları kendi öz malı olduğu
vakıflardır.
b- Gayri Sahih Vakıflar:
Devlet idrecilerinin förev yaparken gelirleri kendisine ait
olan yerleri vakfettiği yerlerdir.
Vakıf Görevlileri
Vakıflar dini ya da sosyal kurumlar olduğu için yaptığı
hizmete ve bütçesine göre görevli sayısı artmakta ya da azalmaktadır. Bütün
vakıfların değişmeyen 5 temel görevlisi vardır. Bunlar:
Mütevelli:
Vakfın idaresinden kanunlara karşı sorumlu olan
kişidir.
Cebi:
vakıf akarlarını tahsil eden, gelirlerini toplayan
kişidir. Onun için tahsildar denilmiştir.
Katip:
vakıfla ilgili her türlü yazışmaları ve kayıtları
tutan görevlidir.
Nazır:
vakfın denetiminden sorumlu olan kişidir.
Kayyum:
vakıfların güvenliğinden sorumlu olan kişidir.
Diğer görevliler ise;
Cüzhan:
Cüz okuyan demektir.
Çeraği:
Vakıfların aydınlatılmasından ve ısıtılmasından
sorumludur
Farraş:
Vakıfların temizlenmesinden sorumlu olan
Habbas:
Vakıflarda ekmek pişiren
Duğağuyan:
Dua eden
Hatip:
Hutbe okuyan, vaaz veren
Hatimhan:
Hatim okuyanlar demektir.
Mahalle Avarız Akçesi Vakfı
Avarız vergisinin resmi adı avarız-ı divaniyedir.
Başlangıçta olağanüstü durumlarda alınan vergidir. Ancak 16. Yüzyılın sonlarına
doğru özellikle 1578-1590 Osmanlı-İran harbi sırasında harbin çok uzun sürmesi,
fiili olarak devam etmesi ve masrafların artması dolayısıyla avarız vergisi her
yıl toplanan bir vergi haline gelmiş, bundan böyle Osmanlı tebaasından olan
herkes diğer vergilerin yanında avarız vergisini düzenli olarak ödemeye
başladılar.
Bu vergiyi kadı toplamaktadır. Bu vergiyi toplama yükümlülüğü olan kadılar avarız sayım defterlerini esas alarak mahalle kethüdaları, nahiye kethüdaları ve köy kethüdalarına haber göndererek bu verginin tahsilini talep ederdi. Bunlar talep edilen ve sayımda esas olan miktara göre avarız vergisini toplayarak kadıya teslim ederler, kadı da bu vergileri ordu nüzul emirine makbuz karşılığında teslim ederdi.
Avarız hanesi denilen haneler gerçek birer hane olmayıp, zenginlik ya da fakirliğe göre belli sayıdaki hanelerden oluşurdu.
Bu haneler ala, evsat ve edna olarak 3 kısma ayrılırdı.
Burada belirlenen haneler bir avarız hanesi kabul edilerek aynı miktarda
vergiyi öderdi. Toplanan bu paralar ordu hazinesine yatırılır ve ordunun
masrafları için kullanılırdı.
Mahalle avarız akçesi vakfı ise avarız vergisinin düzenli vergi haline getirilmesinden sonra mahalle ya da köy kethüdaları bu vergiyi daha kolay halktan toplayabilmek için önceden kendi mahallesindeki hanelerden defterde kaydedildiği üzere toplamaya başlamışlardır.
Devlet vergi talep etmeden önce mahalle ve köy halkı vergiyi hazır hale getirmişlerdir. Mahalleli zamanla, avarız akçesi vergisini verirken ortaklaşa olarak karar alıp daha fazla para toplamak suretiyle mahallenin çeşitli ihtiyaçları için bir fon oluşturmaya karar vermiş, böylelikle gücü yeten aileler daha fazla mahalle, avarız akçesi vakfına para vermeye başlamıştır.
Bu durum bütün köylere ve şehirlere yayılmış ve vergi vermek
için oluşturulan bir fon aynı zamanda mahalle ya da köy halkının adeta
yardımlaşma sandığı haline gelmiştir
Bu vakfın idaresi mahalle kethüdası ve imam tarafından
yürütülmeye başlanmış ve burada toplanan vergi verildikten sonra arta kalan
paralar çeşitli ihtiyaçlar için harcanmıştır. Avarız akçesi paralarının
birimleri şunlardır:
- Mahalledeki cami, mescit ve sıbyan mektebinin masraflarının karşılanması,
- Burada görevli imam, müezzin ve muallimlerin maaşlarının ödenmesi,
- Bu kurumların aydınlatma ve ısıtma masraflarının karşılanması,
- Mahallede güvenliği sağlamak amacıyla asesin görevlendirilmesi, mahallenin temizletilmesi ve gece aydınlatma masrafları,
- Mahalledeki fakir gençlerin evlilik ve çeyiz masraflarının karşılanması,
- Mahallede vefat eden kimsesizlerin tekfin ve teçhis masraflarının karşılanması
Avarız akçesi vakfının bu hayır hizmetlerinden dolayı
mahalledeki durumu iyi olan insanlar normal bağışların dışında bazen kendi
miraslarının bir kısmı veya tamamını buraya bağışlamak suretiyle belli bir
miktarda nakidin birikmesini sağlamışlardır.
16. Yüzyılın sonlarında 1586’da yaşanan büyük devalüasyon neticesinde Osmanlı akçesi %40 oranında değer kaybetmiştir. 1600’de yaşanan ikinci büyük devalüasyonda bu defa Osmanlı akçesi %30 devalüasyona uğramıştır. Böylelikle 15 yıl içinde 100 akçenin alım gücü 48 akçeye düşmüştür.
Özellikle avarız akçesi vakıfları ile para vakıflarında bulunan nakit paraların devalüasyon ve enflasyon karşısında sürekli değer kaybedip hitap ettiği fakir kesimin masraflarını karşılayacak durumda olmayınca biriken bu paraların önce o mahallede ikamet eden tüccar ve esnafa kefil karşılığında kredi olarak verilmek suretiyle paranın değeri muhafaza edilmeye çalışılmıştır.
Avarız akçesi vakfından ya da para vakfından bu tür nakit
paralar olarak kullanan kişilerin bu paralar karşılığında vakıflara %12-15
arasında kar payı vermesi için Osmanlı ulemasından fetva almışlardır.
Kadın Vakıfları
Osmanlı’da kadınların idareci olabildiği tek kurum
vakıflardır.
Vakıf yapan kişi kurmuş olduğu vakfın başına mütevelli
olarak isterse hanımını, kızlarını, kız kardeşlerini ve onların soyundan
gelenleri yapabilirdi.
Osmanlılarda sosyal hayatın düzenleyicisi olarak ortaya
çıkan vakıflarda kadınların etkin olarak rol oynadıkları görülür.
Osmanlılarda vakıflar kadınlar yönetici olabildiği için aynı
zamanda bizzat kadınlar tarafından kurulmuş birçok vakıf vardır.
Bunlar sultanların hanımları, kızları, kız kardeşleri,
vezirlerin hanımları ya da kızları ile ölen kocasından miras kalan zengin dul
hanımlar vakıflar kurarak, hem hayır ve hasenatın devam etmesini hem de sevap
defterlerinin kapanmamasını sağlamışlardır.
Kadınlar dini kurumlar yanında eğitim, salık ve yardım
vakıfları da kurmuşlardır. Selçuklularda en fazla Sultan Alaaddin Keykubat
döneminde kadınların vakıf yaptığı görülür.
Osmanlılar döneminde de kadınlar yoğun bir şekilde vakıflar
kurmuşlardır. En fazla vakfı Kanuni Sultan Süleyman döneminde Hürrem Sultan
kurmuştur. IV. Mehmet’in eşi Hatice Güllü Sultan; Süveyş limanından Cidde
limanına hacıları ücretsiz götürecek gemiler satın alarak vakıflar kurmuştur.
Surre alaylarına ise Osmanlı hanedan kadınları birçok hediye ve yardımları
olmuştur.
Günümüzde vakıflar arşivinde 27 bin vakfiye olup 2310 tanesi
kadınlara aittir. Yaklaşık %10 civarında kadınlara ait vakıflar vardır. Sadece
İstanbul ve Anadolu değil Balkanlar’da da kadınların kurduğu pek çok vakıf
görülmektedir.
Göçmen Vakıfları
Göç ya da göçmen zorunlu olarak yaşadığı yeri bırakıp başka
bir yere yerleşmek demektir.
Osmanlı döneminde başlangıçta hem gönüllü hem de sürgün
metodu uygulanmış ve böylelikle fethedilen yerler iskana açılmıştır.
Bu tür göç şekli 17. Yüzyıla kadar devam etmiştir. Daha çok
Balkanlara yapılan bu tür göç hareketi 1683 Viyana mağlubiyetinden sonra ilk
defa tersine göç şekline dönüşmüştür. Ancak bu tersine göç sınırlı bir alanda
meydana gelmiş daha çok Balkanların kuzey ve batı bölgesinden orta ve güney
Balkanlara doğru yapılmıştır.
18. Yüzyıl sonlarına doğru 1783’te Kırım’ın Ruslar tarafından
işgalinden sonra Kırım Türkleri, Kafkaslar, Balkanlar ve Anadolu tarafına
zorunlu olarak göç etmişlerdir. Asıl göç hareketi ise 19. Yüzyılda yaşanmıştır.
Bu dönemde yapılan Osmanlı-Rus harpleri çoğunlukla Osmanlı
Devleti aleyhine sonuçlandığı için gerek Kafkaslar gerekse de Balkanlarda ki
Türk ve Müslüman gruplar zorunlu olarak Anadolu’yu işgal ettiler.
1828-1829 Osmanlı-Rus savaşından sonra Rusların Doğu
Anadolu’da Erzurum’a ulaşması ile birlikte Kafkaslardan, Kars-Ardahan-Batum ve
Erzurum’da Anadolu’nun değişik yerlerine göçler yaşanmıştır.
1856 Kırım savaşı sonra da benzer bir göç hareketi
meydana gelmiştir. Asıl büyük göç hareketi ise 93 Osmanlı-Rus harbinden sonra
yaşanmıştır.
Rusların doğuda Erzurum’a batıda Yeşilköy’e kadar gelmeleri
hem Balkanlardan hem Kafkaslardan büyük bir göç hareketinin yaşanmasına neden
olmuştur. Bundan sonra Balkan Harbi, 1. Dünya Savaşı ve mübadele kanunu ile bu
göçler uzun süre devam etmiştir.
Sonraki dönemde 20. Yüzyılda Kıbrıs’tan, Afganistan’dan,
Bulgaristan’dan pek çok göç hareketi olmuştur. Balkanlardan gelenlere Balkan
göçmeni, Kafkaslardan gelenlere Çerkezler, Abazalar, Gürcüler, Kırım Türkleri,
Ahıskalılar ve diğer küçük gruplardır. Bu gelenler Anadolu’nun değişik
yerlerinde devlet arazilerine yerleştirilmişlerdir.
Karadeniz’de Ordu, Giresun, Samsun, Karabük, Zonguldak,
Amasya ve Tokat, Marmara Bölgesinde; Bursa, Balıkesir, Çanakkale, Adapazarı,
İzmit, Bolu, Düzce ve Yalova, Trakya Bölgesinin tamamı, Ege Bölgesinde; İzmir,
Manisa, Aydın, Denizli ve Muğla, Akdeniz Bölgesinde; Antalya, Mersin, Adana,
Osmaniye, Kahramanmaraş ve Antep tarafları, Orta Anadolu’da; Sivas, Kayseri,
Konya, Eskişehir en yoğun göçlerin yaşandığı bölgelerdir.
Göç edenler yerleştikleri yerlere şükran nişanesi olmak
üzere sultanların isimlerini vermişlerdir. Osmaniye, Selimiye, Mecidiye,
Aziziye, Hamidiye, Sultaniye, Islahiye, İslamiye vb. isimler yaygındır.
Bunlar daha çok acil ihtiyaçlar olarak dini kurumlar adıyla
cami ve mescitler, eğitim kurumları adıyla sıbyan mektepleri kurarak vakıflar
tesis etmişlerdir.
Göçmenlere ait vakıfların önemli bir kısmı 19. Yüzyıl ikinci yarısından sonradır.
Netice itibariyle Osmanlı vakıf sistemi ne demek olduğunu, Osmanlı vakıf çeşitlerini, Osmanlı Vakıf görevlilerini, Osmanlı'da Kadın vakıflarının ne olduğunu ayrıca Göçmen vakıflarına da değinip anlatmaya gayret gösterdik. Umarım faydalı olmuştur. Dilerseniz pdf olarakda indirebilirsiniz.
Kaynakça
Prof. Dr. Mehmet İnbaşı Tarih Sohbetleri